Brüksel’e Uzak, Berlin’e Yakın | Yunanistan’da Avrupa Birliği'ne Duyulan Güven Neden Azaldı?
- Kişisel .
- 2 Tem
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 Tem
R. Görkem Çatal

Yunanistan'ı ilk kez 2016 yazında ziyaret ettiğimde halkta bir umut vardı. Ekonomik kriz henüz derin izlerini taşıyordu evet; ama halkın gözünde Avrupa Birliği hâlâ bir çıkış yoluydu. Brüksel’e duyulan güven tam değilse de en azından beklenti yüksekti. AB; belki sert, belki mesafeli ama yine de kurtarıcı rolündeydi. Almanya biraz “sert anne” gibiydi ama o anne yine de evladına para yolluyordu.
Aynı ülkeyi 2024 yılında, sekiz yıl aradan sonra yeniden ziyaret ettiğimde karşılaştığım tablo bambaşkaydı. Bu kez yüzlerde umut değil yorgunluk, sohbetlerde ise iyimserlik değil kırgınlık vardı. Yunan halkı artık Avrupa Birliği’ni bir çözüm değil, bir sorun olarak görüyordu. AB; dayatmacı, duyarsız ve dışlayıcı bir yapıya dönüşmüştü gözlerinde.
Kriz Dönemi Travması
Yunanistan’da 2009 yılında başlayan borç krizi, yalnızca ekonomik bir çöküşü değil, aynı zamanda toplumsal bellekte derin bir psikolojik kırılmayı da beraberinde getirmiştir. Krizin şiddetini sınırlamak amacıyla ülke, 2010, 2012 ve 2015 yıllarında Avrupa Birliği (AB) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile imzaladığı üç ayrı kurtarma paketi çerçevesinde ciddi yapısal reformları ve kemer sıkma politikalarını kabul etmek zorunda kalmıştır (Featherstone, 2011).
Bu politikaların en görünür sonuçları arasında maaşların keskin biçimde düşmesi, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve hakların kısıtlanması, kamu sektörünün küçülmesi ve devlet varlıklarının özelleştirilmesi yer almıştır. Tüm bu süreç, birçok Yunan vatandaşı tarafından bir tür “mali vesayet rejimi” altında yaşamak olarak algılanmıştır. Ekonomik bağımsızlığın kaybedildiğine ve ulusal egemenliğin dışsal aktörlerce şekillendirildiğine dair toplumsal algı, krize ilişkin yalnızca rasyonel değil, aynı zamanda duygusal ve simgesel bir tepkiyi de beraberinde getirmiştir.
Bu ruh hâli zaman zaman mizahi bir dille ifade edilse de, aslında kolektif bir kırgınlığın göstergesidir. Kriz döneminde Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Yunan karikatürlerinde “ekonomik sömürge valisi” gibi tasvir edilmesi, söz konusu eleştirel tavrın bir dışavurumu olarak okunabilir. Bu temsil biçimi, yalnızca ekonomik öfkenin değil, aynı zamanda ulusal gurur ve özsaygının da zedelenmişliğini yansıtmaktadır.
Bir Atinalı gazeteci arkadaşım ile kısa süre önce gerçekleştirdiğim bir sohbette bu hissiyat oldukça çarpıcı bir şekilde dile getirildi. Bana şöyle demişti: “Bize para verdiler ama kendi geleceğimizi tayin etme özgürlüğümüzü aldılar.” Bu ifadenin içinde sadece borç krizine değil, aynı zamanda Yunanistan’ın Avrupa ile olan ilişkilerinde yaşadığı kimlik çatışmasına dair derin bir hayal kırıklığı da gizlidir. Ekonomik destekle gelen yapısal dönüşüm baskısı, teknik bir uyum süreci olmanın ötesinde, toplumsal öznenin kendi kaderini tayin hakkına yönelik bir tehdit olarak algılanmıştır.
Herkese Eşit, Ama Bazısına Daha Eşit
Yunanistan’ın Avrupa Birliği’ne (AB) yönelik kırgınlığı yalnızca 2008 ekonomik krizinin etkileriyle sınırlı değildir; bu kırgınlık, güncel ekonomik planlamalar ve özellikle tarım politikaları bağlamında da derinleşmektedir. Tarım, Yunan kimliğinin ve yerel ekonominin tarihsel bir parçası olarak sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir değer taşımaktadır. Bu nedenle, AB’nin Ortak Tarım Politikası (Common Agricultural Policy – CAP) çerçevesinde alınan kararlar, birçok Yunan çiftçi tarafından dışlayıcı ve gerçeklikten kopuk olarak değerlendirilmektedir.
Özellikle Batı Makedonya gibi tarımın ekonomik yaşamın merkezinde olduğu bölgelerde yaşayan üreticiler, AB tarım fonlarından yeterince yararlanamadıklarını ifade etmektedir. Bu bağlamda, İtalya, İspanya ve Romanya gibi ülkelerin önceliklendirildiği yönünde yaygın bir algı bulunmaktadır. Akademik çalışmalar da bu algının temelsiz olmadığını ortaya koymaktadır. Zahariadis (2022), CAP 2021–2027 döneminde çevre odaklı projelere ayrılan kaynakların artmasının, geleneksel üretim yapan küçük çiftçileri sistemin dışına ittiğini savunmaktadır. Bu durum, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir kopuşun da kaynağı hâline gelmiştir.
Yunanistan’da çiftçilerin Avrupa tarım fonlarından adil biçimde yararlanamamasının nedenleri arasında üç temel unsur öne çıkmaktadır. Birincisi, CAP kapsamındaki “yeşil dönüşüm” (greening) koşulları, küçük ölçekli ve geleneksel üretim yapan çiftçiler için uygulamada ciddi zorluklar yaratmakta, bu da fonlardan dışlanmaya yol açmaktadır (Zahariadis, 2022). İkinci olarak, 2003 reformlarıyla birlikte uygulamaya konulan “tarihsel haklar” (historical entitlements) sistemi, daha önce yüksek düzeyde destek alan çiftçilerin bu ayrıcalıklı konumlarını sürdürmelerine olanak tanımakta, bu da eşitsizliği kurumsallaştırmaktadır (Kremmydas & Tsiboukas, 2022). Bu modelin kaldırılması durumunda, küçük üreticilerin büyük gelir kaybı yaşayacağı simülasyonlarla gösterilmiştir. Üçüncü olarak ise, Yunanistan’daki kurumsal eksiklikler, yani tarımsal danışmanlık mekanizmalarının zayıf olması ve stratejik planların yetersiz uygulanması, AB fonlarının etkin kullanımını engellemektedir (Eliamep, 2023).
Bu noktada dikkat çekici bir veri, AB çapında tarım fonlarının %80’inin, çiftçilerin yalnızca en büyük %20’sine yönelmesi gerçeğidir (Slow Food, 2023). Bu yapısal dengesizlik, yalnızca Yunanistan’a özgü olmasa da, ülkenin küçük ölçekli üreticilerden oluşan tarımsal yapısı nedeniyle orantısız bir şekilde hissedilmektedir. Bu durum, Yunan çiftçilerinin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasal ve kültürel düzeyde de AB kurumlarına olan güvenini zedelemektedir. Tarım, Antik Yunan’dan bu yana ulusal kimliğin kurucu unsurlarından biri olarak görülmüş; bu alandaki dışlanmışlık hissi, Brüksel merkezli politikalara yönelik daha geniş çaplı bir yabancılaşmayı da beraberinde getirmiştir.
Sonuç olarak, Yunanistan’ın AB Ortak Tarım Politikası'ndan eksik yararlanması sadece teknik bir uygulama sorunu değil, aynı zamanda kimliğe, adalet duygusuna ve siyasi aidiyete dokunan çok katmanlı bir meseledir. Bu durumun daha eşitlikçi ve yerel koşulları gözeten bir CAP reformu ile ele alınması, hem Yunanistan’daki kırsal kalkınmanın hem de AB içindeki bütünleşmenin güçlendirilmesi açısından kritik önemdedir.
Avrupa’ya Kırgın Bir Gençlik
Yaklaşık 10 milyonluk bir nüfusa sahip olan Yunanistan, 2010–2020 yılları arasında yaşanan derin ekonomik kriz, yüksek işsizlik oranları ve geleceğe dair süregelen belirsizlikler nedeniyle ciddi bir genç nüfus kaybı yaşamıştır. Bu dönemde yaklaşık 500.000 genç birey, çoğunlukla daha iyi yaşam ve çalışma koşulları sunan Batı Avrupa ülkelerine göç etmiştir (Labrianidis & Pratsinakis, 2016). Söz konusu kitlesel göç, yalnızca ülkenin demografik yapısında önemli bir boşluk yaratmakla kalmamış, aynı zamanda yükseköğrenim görmüş, nitelikli iş gücünün kaybı yoluyla ekonomik toparlanma kapasitesini de ciddi biçimde sınırlamıştır.
Bu göç olgusu, Yunanistan’da “beyin göçü” (brain drain) kavramını kalıcı ve yapısal bir sorun hâline getirmiştir. Özellikle üniversite mezunu gençlerin, AB içinde serbest dolaşım hakkından faydalanarak daha gelişmiş ekonomilere yönelmesi, hem üretkenlik düzeyinde düşüşe hem de toplumsal dinamizmin zayıflamasına yol açmıştır. Bu durum yalnızca bireysel düzeyde bir tercih olarak değil, aynı zamanda daha geniş bir toplumsal tükenişin ve umutsuzluğun işareti olarak da yorumlanmaktadır.
Avrupa Birliği’nin sunduğu serbest dolaşım hakkı, bu bağlamda Yunan gençleri için bir fırsattan ziyade, mevcut sistemden kaçışın aracı olarak algılanmaya başlamıştır. İşsizlik, düşük ücretler ve güvencesizlik gibi yapısal sorunların yanı sıra, gelecek perspektifinin belirsizliği de genç nüfusun ülkeye olan aidiyet duygusunu zedelemektedir. Bu bağlamda, gençlerin Avrupa Birliği’ne yönelik eleştirileri bireysel hoşnutsuzlukların ötesine geçerek, sistemin bizzat kendisinin yeterli sosyal ve ekonomik fırsat alanı yaratmadığına dair daha yapısal bir sorgulamaya dönüşmektedir.
Aidiyet Yerine Mesafe, Birlik Yerine Hiyerarşi
Yunanistan’ın AB’ye yönelik duygusal kopuşu, aslında merkez–çevre ilişkileri bağlamında okunmalı. Avrupa Birliği, özellikle Almanya ve Fransa gibi çekirdek ülkeler tarafından şekillendirilirken, Yunanistan gibi güney ve doğu ülkeleri çoğu zaman “uyum sağlaması gereken taraf” olarak kalıyor (Börzel, 2020).
Bu eşitsizlik sadece kaynaklarda değil, kararlarda da kendini gösteriyor. Brüksel’in teknokratik yapısı, halkların doğrudan katılımını sınırlarken, alınan kararların meşruiyetini de sorgulatıyor (Habermas, 2012). Yunanistan’daki AB karşıtlığı, salt milliyetçi bir refleks değil; daha çok sosyal adaletsizliğe ve karar alma süreçlerindeki dışlanmışlığa verilen bir tepki olarak ele alınıyor.
Yunanistan’da Avrupa Birliği’ne olan aidiyet hissi, 2010’larda ekonomik krizle darbe aldı; 2020’lerde ise sosyal adaletsizlik ve temsil eksikliğiyle daha da zayıfladı. Halk artık “birliğin parçası” olmak istemiyor değil; ama eşit, adil ve saygı duyulan bir parça olmak istiyor.
Avrupa Birliği'nin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlayabilmesi için, güney ve doğu Avrupa ülkelerini yalnızca kriz dönemlerinde gündeme gelen aktörler olarak değil, karar alma süreçlerine etkin biçimde katılan asli paydaşlar olarak değerlendirmesi gerekmektedir.
Yunanistan’ın Yaşadıkları Türkiye’ye Ne Söyler?
Yunanistan’ın Avrupa Birliği ile yaşadığı dönüşüm, aslında Türkiye'nin AB üyelik süreci açısından önemli dersler barındırıyor. Türkiye yaklaşık 60 yıldır Avrupa ile bütünleşme hayali kuruyor; 1963 Ankara Anlaşması’yla başlayan bu süreç, 1999’da adaylık statüsüyle somutlaştı. Ancak özellikle 2010’lardan itibaren ilişkiler siyasi, hukuki ve toplumsal düzeyde ciddi bir durağanlığa girdi.
Bu noktada şu soruyu sormak kaçınılmaz hâle geliyor: Eğer Türkiye tam üye olsaydı, bugün Yunanistan’ın yaşadığı hayal kırıklıklarını yaşar mıydı?
Türkiye ve Yunanistan’ın Avrupa ile entegrasyon hikâyeleri yüzeyde benzerlikler taşısa da içerik bakımından oldukça farklı yönlere evrilmiştir. Her iki ülke de Avrupa’yla tarihsel olarak çatışmalı ama aynı zamanda iç içe geçmiş ilişkilere sahiptir. Yunanistan, 1981’de Avrupa Ekonomik Topluluğu'na katıldığında demokrasiye yeni geçmiş, zayıf ekonomisini güçlendirmeye çalışan bir ülkeydi. Türkiye ise 1963 Ankara Anlaşması ile adaylık sürecini başlatmış, ancak üyelik hiçbir zaman Yunanistan’daki kadar “önceden kabul edilmiş bir hak” olarak görülmemiştir (Uğur, 1999).
Yunanistan’ın üyeliği tarihsel borcun ödenmesi gibi görülürken, Türkiye’nin üyelik süreci sürekli olarak “şartlara bağlı” ve “gözlem altında” tutulmuştur. Bu durum, Türkiye’nin AB’ye karşı tutumunu daha stratejik ve şüpheci bir zemine oturtmuştur.
Yunanistan örneğinde görüldüğü gibi, Avrupa Birliği üyeliği teknik bir uyum süreci olmanın çok ötesindedir. Özellikle ekonomide “serbest piyasa + merkezî düzenleme” modeline geçiş, küçük ölçekli çiftçiler, bölgesel kalkınma politikaları ve istihdam yapısı üzerinde ciddi baskılar yaratmaktadır. Türkiye’de tarım sektörü hâlâ yaklaşık %17–20 oranında istihdam yaratmakta; bu oran AB ortalamasının üç katıdır (OECD, 2022).
AB’nin Ortak Tarım Politikası (CAP) çerçevesinde uygulanacak sübvansiyon dağılımı ve kota rejimi, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ciddi toplumsal dönüşümler yaratabilir. Yunanistan’da olduğu gibi, bu süreç iyi yönetilmezse yerel üreticiler kendilerini sistemin dışına itilmiş hissedebilir ve tarım kültürüyle birlikte ekonomik bağımsızlık duygusu da zedelenebilir.
Ayrıca Avrupa Birliği, özellikle mali disiplin, bütçe yönetimi ve borçlanma kurallarında (Maastricht kriterleri) katı standartlar dayatmaktadır. Türkiye'nin mevcut mali yapıdaki açıkları ve makroekonomik dalgalanmaları düşünüldüğünde, AB üyeliği teknik uyumdan çok, bir tür yapısal yeniden yapılanma anlamına gelecektir.
Yunanistan örneği, yapısal uyum süreçlerinin toplumsal maliyetlerini açık biçimde ortaya koymuştur: Kamu sektöründe ücretlerin düşmesi, işsizlik oranlarının yükselmesi ve özellikle genç nüfusun kitlesel göç eğilimi, uygulanan politikaların sosyal dokuda derin yaralar açtığını göstermektedir.
Yunanistan’ın yaşadığı kırılma, halkın AB’ye duyduğu aidiyetin çöküşüydü. Türkiye ise bu aidiyeti hiç tam anlamıyla geliştiremedi. 2000’lerin başında AB üyeliği büyük umut olarak görülürken, 2020’lerde bu umut ciddi anlamda aşındı. Gençler arasında yapılan araştırmalar, AB’ye destek oranının düştüğünü ve artık “Avrupa’da yaşamak isteme” arzusunun bile eskisi kadar güçlü olmadığını ortaya koyuyor (KONDA, 2021).
Bu durum, üyelik sürecine yönelik toplumsal desteği zayıflatmakla kalmıyor; aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa ile kurduğu tarihsel ilişki biçimini de dönüştürüyor. Yunanistan'ın yaşadığı hayal kırıklığına benzer bir sürecin Türkiye'de üye olunmadan yaşanması, Avrupa'nın bölgesel prestij kaybına da işaret ediyor.
Kaynakça
Akder, A. H. (2007). European Union's Common Agricultural Policy and Turkey: Challenges and Opportunities (Turkish Economic Association Discussion Paper No. 2007/9). Turkish Economic Association.
Aydın-Düzgit, S., & Keyman, E. F. (2013). EU–Turkey relations and the stagnation of Turkish democracy (Global Turkey in Europe Working Paper No. 02). IAI–Istanbul Policy Center–Mercator Foundation.
Börzel, T. A. (2020). Why noncompliance: The politics of law in the European Union. Cornell University Press.
Eliamep. (2023). The CAP between a rock and a hard place: Its new challenges and uncertain prospects. Hellenic Foundation for European and Foreign Policy. https://www.eliamep.gr/en/the-cap-between-a-rock-and-a-hard-place-its-new-challenges-and-uncertain-prospects/
European Commission. (2021). CAP strategic plans – for a fairer, greener and more performance-based CAP. https://ec.europa.eu/info/food-farming-fisheries/key-policies/common-agricultural-policy/rural-development/cap-strategic-plans_en
Featherstone, K. (2011). The Greek sovereign debt crisis and EMU: A failing state in a skewed regime. Journal of Common Market Studies, 49(2), 193–217. https://doi.org/10.1111/j.1468-5965.2010.02139.x
Habermas, J. (2012). The crisis of the European Union: A response (C. Cronin, Trans.). Polity Press.
KONDA. (2021). Türkiye’de gençlik: Değerler ve gelecek beklentileri araştırması. KONDA Araştırma ve Danışmanlık. https://konda.com.tr
Kremmydas, D., & Tsiboukas, K. (2022). Impact assessment of the historical entitlements system on the distribution of CAP payments in Greece. Sustainability, 14(2), 735. https://doi.org/10.3390/su14020735
Labrianidis, L., & Pratsinakis, M. (2016). Outward migration from Greece during the crisis (GreeSE Paper No. 99). Hellenic Observatory, London School of Economics and Political Science.
OECD. (2022). Agricultural policy monitoring and evaluation: Turkey 2022. Organisation for Economic Co-operation and Development. https://www.oecd.org/agriculture/topics/agricultural-policy-monitoring-and-evaluation
Slow Food. (2023). Unfair share: How Europe’s farm subsidies favor big money over small farmers. https://www.slowfood.com/blog-and-news/unfair-share-how-europes-farm-subsidies-favor-big-money-over-small-farmers/
Uğur, M. (1999). The European Union and Turkey: An anchor/credibility dilemma. Ashgate.
Zahariadis, N. (2022). EU agricultural policy reforms and national impact: The Greek case. European Integration Studies, 16(1), 45–56. https://doi.org/10.5755/j01.eis.1.16.30427